22 Ocak 2016 Cuma

TÜRKİYE'NİN REJİMİ "DÜZME" REJİMİDİR.

Argoyu ve küfrü sevmem ama bu konuyu argosuz anlatmaya Türkçem yetmiyor.
Bildiğim alandan başlayayım.
Adliyede kimin gücü kime yeterse, öyle bir düzme rejimi vardır.
Dava açmadan önce düzme sırası vatandaşındır. Becerebilirse masrafı avukata yaptırır, ücretini karşı taraftan al, hele davayı kazan, istersen yarısını al der.Dava bitsin de vereyim der.
Dava açarken düzme sırası devletindir. Harcını alır, belki 1 sene sonra kullanacağı belki hiç kullanmayacağı posta, bilirkişi masrafını peşin alır, iade ederken dilekçe ister, faizsiz iade eder. Artık abonelik yapan elektrik şirketleri bile depozitoyu güncelleyip veriyor bizim devlet vermez, zira düzme sırası onundur.
Sonra sıra hakim, savcı veya bilirkişiye geçer. En ufak hesaplamayı bile bilirkişiye gönderirler. Hatta hukukçu bilirkişi de görevlendirirler ki bu hukukçu bilirkişi "taslak" karar yazsın. Hakim dosyayı canı istediği bilirkişiye canı istediği fiyattan verir. Bilirkişiler adil mi seçilir eş dost mesleği midir bilemem. Sanırım ikisinden de var. Ama şunu demek zorundayım. Genelde bilmeyenler bilirkişilikte devam eder. İyi bir inşaat mühendisi, iyi bir makine mühendisi neden bilirkişi raporu yazsın ki! Yani hakim, savcı, avukat kendi işlerini bilirkişiye yaptırarak düzer, bilirkişi de aslında yapmaması gereken bir işi yaparak düzer. Hakim ve savcı bazen de Yargıtay aracılığı ile düzer. Kendi işlerini bilirkişilere yaptırdıkları yetmez, olmadı hele bir de temyiz edin Yargıtay karar versin derler.
Karar verilince düzme sırası önce devlete sonra avukatlara geçer.
Karar harcı, temyiz harcı derken devlet payını alır, soteye yatar.
Sıra avukatlara gelir. Mesela hiç anlamadığım ama fazlasıyla nasiplendiğim karşı taraf avukat ücretinin avukata ait olması meselesi vardır. Vatandaş bana baştan ücret vermeli, sonra karşıdan aldığı kendisinin olmalı değil mi? Kanuna yazmışlar avukatın diye, ben de alıyorum, yani düzme konusunda yine sıra bizde.
Sonra sıra Yargıtay'a geçer. Onlar bu rejimden ne kadar nasıl sebeplenir bilmiyorum. Bilmediğimi de yazamam. Ama bildiğimi yazayım. Dosyalar Yargıtay'a gider, dosyalar Yargıtay'dan gelir, kimi hiç okunmadan gelir, kimi babanız okumuş gibi incelenerek gelir, kısmet işi, yani okuyanın meşrebine, mezhebine, zekasına, azmine kalmış. Ama Yargıtay bir işte ustadır. İyi harç hesabı yapar, yani düzme konusunda devleti kollar, bazen dağ kadar hukuka aykırılığı görmez ama sinek kadar harç için 2-3 paragraf yazar.
Bir de icra dairesi düzer devlet adına. Onun harcı, masrafı, avukat ücreti ayrıdır ve de en katmerlisidir.
Sonra düzme sırası yine vatandaşa geçer. Başta yaptığı anlaşmayı bozar, avukatı azleder, sona bıraktığı ücreti ödemez. Bazen de avukat başta yaptığı anlaşmayı ihlal eder.
Bülent Ecevit mitingde, "bu düzen değişecek" demişti. Vatandaş da cevaben, "düzen hayatından memnun düzülen ne zaman değişecek" diye cevaplamıştı. İşte hikayemiz bu. Her sektörde, (hukuk, bankacılık vs.) yakalayan yakaladığını düzüyor, aynı nedenle 2 gün sonra kendisinin düzüleceğini bile bile düzüyor. Herkes birbirini düzüyor, herkes birbirini eziyor. Sistem bir gün sizin de başkasını düzebilme ihtimalinizi hep canlı tutuyor. Son söz Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanından olsun, "Kurtlukta düşeni yemek kanundur."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder