6 Kasım 2011 Pazar

YAŞAM HAKKINI HENÜZ 20’Lİ YAŞLARINDA KAYBEDEN YURTTAŞLARIMIZ İÇİN AVUKAT MESLEK ÖRGÜTLERİ NE YAPMALI? NE YAPMAMALI?

1984 yılından bu yana henüz yirmili yaşlarındaki gencecik yurttaşlarımız yaşam haklarından yoksun bırakılıyorlar. Onlar yaşam hakkından, seçme, seçilme, seyahat etme, gülme, ağlama, eğlenme, evlenme, ifade etme gibi haklarından ilelebet yoksun kalırken, aileleri de telafisi imkansız acılarla baş başa kalıyor. Bir de yaşam hakkını kaybetmeseler de sağlıklarını kaybederek ömürlerini elem ve ızdırap içinde geçiren kardeşlerimiz ve aileleri var.[1]

19 Ekim 2011’de hepimizin yüreğini yakan o acı haberden sonra[2] barolar ve barolar birliği üzerinde oluşan mahalle baskısını tahmin edebiliyorum. Muhtemelen bu nedenle peş peşe açıklamalar, TBB’nin ve baroların sitelerinde yayımlandı. Öncelikle 3 büyük baronun ve TBB’nin bu konudaki açıklamaları yer verip görüşlerimi paylaşmaya çalışacağım.

TBB: Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. BAŞIMIZ SAĞOLSUN

İstanbul Barosu: …Bölücü terör örgütünün görünürdeki merkezi Kandil’i yönlendirenlerin Avrupa ve Atlantik ötesindeki emperyalist odaklar olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Geçen yüzyılın başında çöpe attığımız Sevr Projesinin yeniden önümüze konulduğu, Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız, siyasi coğrafyası küçültülmüş bir Türkiye yaratmak için bölücü terör örgütüne tetikçilik yaptırıldığı apaçık görülmektedir...[3]

Ankara Barosu:… Feyzioğlu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en sistemli ve en acımasız “kalkışma” hareketi ile karşı karşıya olunduğunu belirterek, “Cumhuriyeti kuran yüce Meclisimizin omuzlarında hainlere karşı Cumhuriyeti korumak sorumluluğu vardır… Başaramayacaksınız. Böldürmeyeceğiz. Hainlere izin vermeyeceğiz…[4]

İzmir Barosu:”… Saldırıda hayatını kaybeden askerlerimizin sayısının çokluğu ve saldırıların askeri birliklere gerçekleştirilmiş olmasının yarattığı etki ile her sorumlunun ağzından daha çok şiddet, daha çok ölüm ve daha çok acı getirecek açıklamalar ile "intikam yeminleri" döküldüğünü görüyoruz. Bütün sağduyu çağrılarına, silahsızlanma taleplerine, demokratik çözüm isteklerine kulaklarını tıkayarak, kan ve şiddeti çözüm olarak dayatan, kan ve şiddeti tırmandıranlara sözümüz; yaşamının baharında hayatını yitiren her can bizim canımızdır, her ölüm bizi eksiltir. Gözü yaşlı anaların sayısını çoğaltan bu çözümsüzlük politikaları derhal terk edilmeli, ölen genç insanlarımızın bedenleri üzerinden politika yapma veya siyasi rant elde etme çabalarına girilmemelidir…[5]

Kuşkusuz ulusal bir acı nedeniyle meslek örgütleri başsağlığı mesajı yayımlayabilir. Bu nedenle TBB mesajının başsağlığı kısmında yadırganacak bir yön yoktur. Yine İstanbul ve İzmir Barolarının mesajlarındaki başsağlığı ifadelerini de bu şekilde değerlendirmekte fayda var. Ancak TBB tarafından İstiklal Marşının ölümün en çok kutsandığı kısmının seçilmesi ne yazık ki gençlerimizin yaşam hakkını gölgede bırakmış, yaşam hakkından yoksun kalmaları kutsanmıştır.

İstanbul Barosu’nun siyasal analizlerine ise biraz mesafeli yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Bu iddialı analizler baronun görevi değildir, bu analiz sadece hukukçular tarafından okunduğu ve okuyan her hukukçunun bu konuda zaten bir görüşü olduğu için bu analizlerin bir baro tarafından yapılması sosyal gerçeklikte hiçbir sonuç doğurmaz ve hiç bir şey değiştirmez.

Ankara Barosu Başkanı’nın açıklamaları bir analizden ziyade slogan gibidir. Kuşkusuz her yurttaş vatanın bölünmemesi için çaba gösterebilir. Ancak hukuksal açıdan bu görev Ankara Barosunun değil Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nın görevidir.

İzmir Barosu’nun açıklamaları ise mahalle baskısına rağmen yaşam hakkını öne çıkardığı için Avukatlık Kanunu madde 76’daki insan haklarını koruma görevi ile uyumlu ve olumlu buluyorum.

NE YAPMALIYIZ
.
Avukatın meslek örgütleri Avukatlık Kanunu uyarınca yargının kurucu unsuru olan avukatların mesleki sorunlarını (dolayısıyla yargının) çözmekle, tüm insanlar için hukukun üstünlüğünü sağlamak ve insan haklarının korumakla[6] görevli kamu tüzel kişileridir. Bu nedenle faaliyetlerin mutlaka yargının ve mesleğin sorunlarını çözmek, hukukun üstünlüğü veya insan haklarını korumak amacına yönelmesi gerekmektedir. Onbinlerce yurttaşımızı yaşam hakkından yoksun bırakan bu konu kuşkusuz meslek örgütlerimizin ilgi alanına girebilir. Ama bu ilginin yukarıda belirtilen görev kapsamında kalması gerekmektedir. Bu çerçevede avukatın meslek örgütlerinin aşağıdaki faaliyetleri yürütebileceğini düşünüyorum.


1. Ülkemizde sadece belli bir sosyal kesimden gelen ailelerin çocuklarının riskli bölgelerde görev yapığına dair bir kanaat vardır.[7] Bu çerçevede TSK’nın asker alma, askerin görev yerini belirleme mevzuatının ve uygulamasının hukuka uygunluğunu değerlendirebiliriz. Eğer gerçekten riskli bölgelerde belli bir sosyal kesimin fertleri askerlik yapıyorsa mevzuattan kaynaklanan sorunlar için çözüm önermeli, uygulamadan kaynaklanan sorunlar için (torpil vs) suç ihbarında bulunabiliriz.
2. Ülkemizde yaşam hakkının korunabilmesi için PKK mensuplarının silah bırakması gerekmektedir. Çıkartılan af veya topluma kazandırma kanunları ile sonuç alınamadığı ortadadır. Aynı sorunları yaşayan ülkelerin bu konudaki mevzuatını Türkçeye çevirebilir, ülkemiz koşullarına ama aynı zamanda evrensel insan haklarına uygun kanun çalışmaları yapabiliriz.
3. Yurttaşlarımızı PKK’ya katılmaya iten insan hakkı ihlallerinin tespiti ve önlenmesi için çalışma yürütebiliriz.
4. Zorunlu askerlik görevi esnasındaki hak ihlallerini tespiti ve önlenmesi için çalışma yürütebiliriz. Vicdani ret üzerine çalışma yapabiliriz.
5. Vatani görevini yaparken yaşamını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine, sağlık yeteneklerini kaybeden vatandaşlarımızın kendilerine ve ailelerine her koşulda ücretsiz avukatlık hizmeti sunabiliriz.

NE YAPMAMALIYIZ?

1. Kimseyi bizler veya vatan için ölüme çağırmamalı, hiçbir değeri yaşam hakkının üzerine çıkartmamalıyız. En kutsal değer yaşam hakkıdır.
2. Ülke bütünlüğüne karşı fiillerde bulunanlarla mücadele görevini Genelkurmay Başkanlığı ile yürütmemeliyiz.
3. Mahalle baskısı ile slogan atmamalıyız.




[1] Birçok meslektaşımız bana kızacağını biliyorum, onlar şehit, onlar gazi diyecekler. Devletin (yasama, yargı ve yürütmenin), konu eğitim, din vs olduğunda lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duyguları devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamaz, konu savaş olduğunda savaş kutsaldır, ölürsen şehit, sağ kalırsan gazi olursun demesini içime sindiremediğim için bu kelimeleri kullanmıyorum. Kuşkusuz evladını kaybeden her aile çocuğunu şehit olarak görebilir ve buna bizim itirazımız olmaz. “…Anayasa’nın Başlangıç’ında lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı, …öngörülmüş…” Anayasa Mahkemesi, Esas Sayısı : 2005/16, Karar Sayısı : 2009/139, Karar Günü : 8.10.2009, R.G. Tarih-Sayı :19.03.2010-27526, kararın tamamı için,
http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=manage_karar&ref=show&action=karar&id=2811&content=kutsal din duygularının
[2] http://www.ntvmsnbc.com/id/25289955/
[3] http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=6243
[4] http://www.ankarabarosu.org.tr/Arkasayfa.aspx?S=HaberTop10Img/haber531
[5] http://www.izmirbarosu.org.tr/haberler/basın-açıklamaları/hakkari_20102011.aspx
[6] Bakınız Avukatlık Kanunu madde 76.
[7] Bu kanaat o kadar kuvvetlidir ki türkülere konu olmuştur: …zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder